Hıfzı Topuz ile Biyografi Üzerine
YAZI

Hıfzı Topuz : ‘Yazar okuyucuda güven yaratmak zorundadır’

Biyografi türü söz konusu olunca biyografik romandan da bahsetmek kaçınılmaz oluyor. Biyografik roman deyince de sözü Hıfzı Topuz ’a bırakmak istiyorum. Pek çok biyografik romana imza atan Hıfzı Topuz ’dan otobiyografi, biyografi ve biyografik roman üzerine görüşlerini aldık… Hıfzı Topuz, biyografik roman yazarken gerçeklere asla ters düşmemek gerektiğini vurguluyor ve yazar “gerçeği bozmayacak ayrıntılarla süsler ama gerçeklere yüzde yüz bağlı kalır” diyor…

Otobiyografi yazanların sayısı az

Kendi yaşamlarını kaleme alanların yani otobiyografi yazanların sayısı genelde azdır. Yine de her ülkede birçok kişinin otobiyografi denemeleri yaptığı görülür. Bunların içinde çok başarılı olanlar da vardır. Genelde insanlar kendi biyografilerini yazarken objektif olamazlar. Bazı olayları abartırlar, kendi yaptıklarıyla da övünürler, başrollere çıkarlar. Bu tür otobiyografilerin megalomaniye dönüştüğü de olur. Herhalde bu tür yazıların yetkili bir editörün denetiminden geçmesi gerekir. Bazı insanlar yıllar boyu günce tutarlar, sonra bunları tarayarak otobiyografi denemesine girişirler ama bu iş hiç de kolay değildir. Yazarın elindeki belgeleri ve mektupları tarayıp içinden herkesi ilgilendirecek olanları derleyip toparlaması gerekir. Bu da bir yazarlık işidir. Sıradan insanlar bunu beceremezler. Varlıklı olan bazı kişiler de ellerindeki anıları bir otobiyografi olarak bastırmak için kapı kapı dolaştıktan sonra masraflarını üstlenerek bunları yayınlatırlar; tabii hiç okuyan olmaz.

Biyografi büyük araştırma gerektirir

Biyografi yazmak ise büyük araştırmaları gerektirir. Ele aldığınız kişi ünlü biri ise başkalarının kitaplarından ve anılarından seçmeler yapıp kitabınızda kullanabilirsiniz. Çoğu zaman ele aldığınız kişiyi tanıyan hiç kimse kalmamıştır. Bütün tanıklar yok olmuştur. Onların bıraktıklarını, belgeleri taramak ve araştırmak kolay olmaz.

Biyografik romanın da koşulları var

Ben biyografik roman türüne daha sıcak bakıyorum. Ama onun da koşulları var. Ele aldığınız kişinin yaşamına asla bir şeyler katmayacaksınız. Söylemediklerini söyletmeyeceksiniz. Onu gitmediği yerlere götürmeyeceksiniz. Hiç tanımamış olduğu kişilerle konuşturmayacaksınız.

Kitabınıza ikincil kişiler katabilirsiniz ama bu kişileri de gerçeklerden, yaşadıkları çevreden uzaklaştıramazsınız. Yazarın özgürlüğü ancak ele aldığı kahramanın belirli bir yerde söylediği sözleri yahut belgelere geçen konuşmaları başka bir yerde kendisine söyletmekle sınırlı olabilir. Alıntı yaptığınız sözler mutlaka doğrudur. Ya bir mektuptan alınmıştır. Ya da güvenilir bir tanıdığın anılarından. Yani gerçeklere asla ters düşmeyeceksiniz. Bu tür biyografik romanlarda yazar, kitaptaki kahramanın tüm yaşamını ele almak zorunda değildir. Belgeleri kendi süzgecinden geçirir, içlerinden seçmeler yapar, gerçeği bozmayacak ayrıntılarla süsler ama gerçeklere yüzde yüz bağlı kalır. Yazar okuyucuda güven yaratmak zorundadır. Böyle bir çalışma ile tarihe de hizmet etmiş olur.

Biyografik romanlarım…

Ben “Meyyale” romanımda ailemden duyduğum olaylardan seçmeler yaparak Abdülaziz devrinin gerçeklerini ve kadınların sarayda çektikleri acıları romanlaştırdım. “Taif’te Ölüm”de Mithat Paşa’ya bu açıdan yaklaştım. “Başın Öne Eğilmesin”de Sabahattin Ali’nin yaşamını da aynı yöntemle romanlaştırdım. “Hava Kurşun Gibi Ağır”da Nazım Hikmet’in yaşamından seçmeler yaptım. Bütün yaşamını anlatmam söz konusu değildi. Az bilinen, belki de pek az bilinen olaylara ışık tuttum. Tevfik Fikret’i de bu açıdan ele aldım. Abdülmecit’e de aynı açıdan baktım. Onun bütün yaşamını ayrıntıları ile yansıtmaya yönelmedim. Özgürlüğe Kurşun’da öldürülen gazetecilerin gerçek yaşamlarına hiç bir şey katmadım. İttihatçıların içinde oluşan bir çetenin yaptığı terör olaylarını yazdım. “Gazi ve Fikriye”de de ulaştığım belgelerden seçmeler yaparak olayı bütün açıları ile yansıtmaya çalıştım. “Kara Çığlık”ta Lumumba’nın kahramanca verdiği savaşları, uğradığı işkenceleri ve emperyalistler tarafından öldürülüşünü anlattım. Kitapta onun söyledikleri sözler kendi sözleriydi. Onlara hiç bir şey katmadım. Lumumba’nın yaşamına ışık tuttum. Kitaptaki Türk gazetecinin serüveni bir kurmacaydı. Ona kendi yaşamımdan bir şeyler kattım. Lumumba’nın arkadaşlarının yaşamları da yüzde yüz gerçekti. İşte ben biyografik romanı böyle anlıyorum ve romanlarımda böyle uyguladım.

Diğer Yazı İçerikleri